Türkiye’de imar hukuku, şehirlerin düzenini korumak için var olsa da uygulamada keyfi ve eşitsiz yaklaşımlar kamu vicdanını derinden yaralıyor. Kaçak yapılar kimi yerde korunurken kimi yerde kısa sürede yıkılıyor; bilirkişi raporları, af düzenlemeleri ve belediyelerin seçici uygulamaları vatandaşları adaletsizliğe mahkûm ediyor.
Türkiye’de imar düzeni, kanunların öngördüğü amacın tam tersine sonuçlar doğuruyor. Belediyelerin ihtiyaca uygun imar parseli üretmemesi, vatandaşları fiilen kaçak yapı yapmaya yönlendiriyor. Ardından aynı sokakta çok sayıda kaçak yapı olmasına rağmen yalnızca bazılarına işlem uygulanması, hukuk devletinin en temel ilkelerinden olan eşitlik ilkesini ihlal ediyor.
Kamu gücü tarafsızlığını yitiriyor
Kesinleşmiş yıkım kararlarının yıllarca uygulanmaması, ancak bazı binaların kısa sürede yıkılması, kamu gücünün tarafsız bir düzen koruyucusu olmaktan çıkıp seçici bir baskı aracına dönüşmesine yol açıyor. Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesi uyarınca bu tür keyfi uygulamalar, görevi kötüye kullanma suçunu gündeme getiriyor.
İmar barışı daha büyük sorunlar doğurdu
İmar Barışı düzenlemeleri, kamuya ait alanlarda dahi hukuka aykırı yapılaşmaya “meşruiyet” kazandırdı. Yapı Kayıt Belgesi, hem TCK’daki imar kirliliği suçunun cezasını ortadan kaldırdı hem de yargı kararlarında büyük çelişkilere yol açtı. Konya ve İstanbul bölge idare mahkemelerinin farklı kararları, aynı hukuki durumda vatandaşların farklı sonuçlarla karşılaşmasına neden oldu.
Bilirkişi raporları adaleti gölgeliyor
İmar davalarında en büyük sorunlardan biri de bilirkişi raporları. Mevzuata ve Yargıtay içtihatlarına aykırı, teknik dayanaklardan yoksun raporlar, vatandaşların aleyhine kararların çıkmasına yol açıyor. Özellikle basit tadilatların bile “imar aykırılığı” sayılması, vatandaşları ağır yaptırımların tehdidi altında bırakıyor.
Çözüm eşit ve öngörülebilir uygulamada
Uzmanlara göre, sorunun kaynağı teknik değil, yapısal. İmar hukukunda kurallar eşit ve öngörülebilir biçimde uygulanmadıkça adalet duygusu yara almaya devam edecek. Vatandaşların da bu keyfi uygulamaları yargıya taşıması, hem kamu vicdanının sesini duyuracak hem de kalıcı çözümler için baskı oluşturacak.















